Bilimin yaşamın temeli olduğu insanlığın başlangıcından beri edinilen deneyimlerle açıkça ortadadır. Öncelikle fen bilimleri gelişmiş ve olgunluk seviyesine gelince mühendislik bilimleriyle önceden hayal bile edilemeyen gelişmişlik seviyelerine ulaşılmıştır. Bu gelişmeler keskin bir şekilde bireysel, ekonomik ve sosyolojik dönüşümlere yol açmıştır. Bilim geliştiren ülkeler gelişmiş ülkeler olarak ayrılmış, bilim geliştirmeye çalışan veya bilimsel gelişmeleri kullanan ülkeler gelişmekte olan ülkeler, bilim geliştiremeyen veya bilimi dışlayan ülkeler gelişmemiş veya geri kalmış ülkeler olarak ayrışmıştır. Bilim üreten ve geliştiren ülkelerde bilimin doğası gereği özgür düşünce, sorgulama, eleştiri kavramları benimsenmiş dolayısıyla demokrasi, refah, eğitim, eğitime erişim, eşitlik, adalet, denetlenebilirlik, hesapverebilirlik kavramları kamusal hayatın temel ilkeleri olmuştur. Ancak, her toplumun geleneklerine göre ve kültürel geçmişinin etkileri nedeniyle uygulama farklılıkları ve sapmalar oluşmuştur. Bu durum sosyokültürel ve sosyoekonomik gelişme korolasyonunu olumlu veya olumsuz etkilemiştir. Sosyokültürel gelişmişlik artarken sosyoekonomik gelişmişlik paralel olarak artmazsa toplumsal kargaşa, sosyal yozlaşma, sosyoekonomik gelişmişlik artarken sosyokültürel gelişmişlik paralel olarak artmazsa ekonomik yozlaşma, ikisi birlikte paralel artarsa ideal toplum meydana gelir, ikisi birlikte düşük ise o toplum ayakta kalamaz.